30 Eylül 2011 Cuma

DUDAKTA SABRIN KIZIL YAPRAKLARI





Gece yakarışlarının uzun saçlarını
Taradıktan sonra fildişi taraklarla
Adıyla kendimden geçtim

Selvi boylu beyaz sarıklı
Selvi boylu al yazmalı bir adım gerisinde
Alınlar serilir en uzun secdede  

Narin yanağında haya kızıllığı
Huşu ışığında yüz belli belirsiz  
Dudakta sabrın kızıl yaprakları

Güneş içlerine koşarak doğar
Teri dökülür kelimelere
Pası erir gönlün sıcakta

Hülya Yürekli


İstanbul’11

8 Eylül 2011 Perşembe

AH IRMAĞI



Semada akan ah ırmağı
Ta yüreğimden başlar coşmaya

Göğsümü derin ve büyük yarar
Acılarını üstüme saldığından zaman

Sahilinde dikilip zulüm denizinin
Sesimi yükseltmem için doğmuşum

Ey en yumuşak yüreği işitmenin
Ey sıcak ışığı üstten zulmü kuşatan bakışın

Şaşmaz adalete doğru böyle
En duyarlı terazinin sahibine şiirler okuyarak

Kelimelerimi yoluna koy
Merhametindir sırt dayadığı kale kalbimin


Hülya Yürekli
İstanbul, Ocak’04

HOŞNUTLUK SARAYI



Ayaklarımda giysilerimde saçlarımda toz
Toprak ve kum taneleri ayrılık çölünden
Belgelerimdir böyle geldim

Hüzün ki insan yükü
Taşınır bir ömür
Kaç serap geçtik karanlıkta

Hoşnutluk sarayına canımızı
Son solukla bir atabilsek
Kapıyı açar mısın sürgünden dönene

Hülya Yürekli
İstanbul, Ağustos’10

TEMİZE ÇEKMEK


Sayfa açmak değil ki derdim
Amel defterim tek yaprak
Büyük rulo

Başlık atma vakti geldi
Yakamdan çoktan düştü dünde kalanlar
Yarından dökülenler bunlar kalemime

El sallayanlar ufkun ötesinde
Umuda fırlatılan sevinç çığlıkları
Güleç yüzü sevginin

Masumiyetin muştulu fısıltıları
Vuslatın gururlu gülümsemesi
Geçecek kağıda

Elim hızlı ama görgülü
Yüreğimin batısından doğusuna sesleniyorum
Anlattıklarım ayak sesleri dirilişin

Hülya Yürekli

İstanbul, Eylül’11